ASUTAY HUKUK BÜROSU
ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

MİRASIN REDDİ

Mirasın reddi(reddi miras) yasal veya atanmış mirasçıların, mirası bırakan kişinin her türlü mal varlıklarından ya da borçlarından dolayı kazandığı hak veya sorumlulukların tümünden vazgeçmesidir.

Ölen kişinin mirası öldüğü an hiçbir işlem yapılmadan kendiliğinden mirasçılarına geçer.

Mirasın Reddi iki şekilde düzenlenmiştir;

a-Mirasın Gerçek reddi

b-Mirasın Hükmen reddi

 

A-MİRASIN GERÇEK REDDİ

Mirasın Reddinin Süresi

  • Genel Süre: Mirası reddetmek isteyen mirasçılar üç ay içinde mirası reddedebilirler.

‘’Bu süre yasal mirasçıların miras bırakanın ölümünü öğrenmesi tarihiyle başlar. Atanmış mirasçıların ise miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar. (TMK m.606)’’

  • Terekenin Yazımında: Bu süre TMK m.607’de şöyle açıklanmıştır;

‘’Koruma önlemi olarak terekenin yazımı hâlinde mirası ret süresi, yasal ve atanmış mirasçılar için yazım işleminin sona erdiğinin sulh hâkimi tarafından kendilerine bildirilmesiyle başlar’’

Ret Hakkının Geçmesi

Mirası reddetmeden ölen mirasçının reddetme hakkı kendi mirasçılarına geçebilir bu durum medeni kanunumuzda şöyle açıklanmıştır;

‘’Mirası reddetmeden ölen mirasçının ret hakkı kendi mirasçılarına geçer.

Bu mirasçılar için ret süresi, kendilerinin miras bırakanına mirasın geçtiğini öğrendikleri tarihten başlar. Ancak bu süre, kendilerinin miras bırakanından geçen mirasın reddi için mirasçıya tanınan süre dolmadıkça sona ermez.

Ret sonucunda miras daha önce mirasçı olmayanlara geçerse; bunlar için ret süresi, önceki mirasçılar tarafından mirasın reddedildiğini öğrendikleri tarihten işlemeye başlar.’’(TMK m.608)

Reddin Şekli

Mirasın reddi hem sözlü hem de yazılı olarak sulh hakimliğine yapılabilir bu durumda TMK m.609’de şöyle açıklanmıştır;

‘’Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır.

Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.

Sulh hâkimi, sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder.

Süresi içinde yapılmış olan ret beyanı, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir.

Tutanağın ve kütüğün nasıl tutulacağı Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.’’ 

Ret Hakkının Düşmesi

Eğer mirasçı yasal süre dolmadan mirası reddetmezse üstüne kalan tüm mirası kabul etmiş olur. Bu durumu TMK m.610 şöyle açıklamıştır; 

‘’Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur.

Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez.

Zamanaşımı veya hak düşümü sürelerinin dolmasına engel olmak için dava açılması ve cebrî icra takibi yapılması, ret hakkını ortadan kaldırmaz.’’ 

Mirasçılardan Biri Tarafından Ret

Mirasçılardan biri mirası redderse miras paylaşımı reddeden kişi ölüymüş gibi kabul edilerek yapılır.Medeni kanunda şöyle belirtilmiştir; 

‘’Yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, hak sahiplerine geçer. Mirası reddeden atanmış mirasçının payı, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, miras bırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalır.’’(TMK m.611) 

En Yakın Mirasçıların Tamamı Tarafından Ret

Eğer en yakın mirasçıların tamamı mirası redderse sulh hakimliğince miras iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. 

‘’En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince

iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.’’(TMK M.612) 

Mirasın Sağ Kalan Eşe Geçmesi

Eğer alt soyun tamamı mirası redderse onların da payı sağ kalan eşe geçer.Bu durum medeni kanunumuzda şöyle açıklanmıştır; 

‘’Altsoyun tamamının mirası reddetmesi hâlinde, bunların payı sağ kalan eşe geçer.’’(TMK m.613) 

Sonra Gelen Mirasçılar Yararına Ret

Bir mirasçı mirası reddederken kendinden sonra gelen mirasçıların mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler. Bu durum medeni kanunumuzun 614.maddesinde açıklanmıştır; 

‘’Mirasçılar, mirası reddederken, kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler. Bu takdirde ret, sulh hâkimi tarafından daha sonra gelen mirasçılara bildirilir; bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Bunun üzerine miras, iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir ve tasfiye sonunda arta kalan değerler, önce gelen mirasçılara verilir.’’ 

Ret Süresinin Uzatılması

‘’Önemli sebeplerin varlığı hâlinde sulh hâkimi, yasal ve atanmış mirasçılara tanınmış olan ret süresini uzatabilir veya yeni bir süre tanıyabilir.’’(TMK m.615) 

Ret Hâlinde Sorumluluk

 "Ödemeden âciz bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar. Olağan eğitim ve öğrenim giderleriyle âdet üzere verilen çeyiz, bu sorumluluğun dışındadır. İyiniyetli mirasçılar, ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri ölçüsünde sorumlu olurlar."(TMK m.618)

 

B-MİRASIN HÜKMEN REDDİ

Miras bırakanın ölümü tarihinde ödemeden aczi açıkça belli ve resmen tespit edilmiş ise miras reddedilmiş sayılır (TMK m. 605/ll). Hükmi rette şartların varlığı halinde herhangi bir irade açıklamasına gerek yoktur. Bu halde kabul ve ret için bir süre öngörülmemiştir. Bunun tespiti mahkemeden her zaman istenebileceği gibi, tereke alacaklılarının açtıkları davalarda da her zaman ileri sürülebilir.

“Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” (TMK m. 605/2)

Mirasın hükmi reddi şartları şunlardır:

1-Miras bırakanın ölümü anında borçlarını ödemekten aciz durumda olması ve ödemeden aczinin açıkça belli olması,

2-Borçlarını ödemeden aczinin resmen tespit edilmiş olmasıdır. 

Bu şartların varlığı halinde mirasçıların karine olarak mirası reddettikleri kabul edilir.

Mirasçılar tarafından kendilerine karşı tereke borcundan dolayı açılacak takiplerde hükmi reddin ileri sürülmesi ve devamında hükmi reddin tespiti hususunda açılacak davalarda görevli ve yetkili mahkeme HMK’nın ilgili maddelerine göre belirlenir. Buna göre Yetkili Mahkeme takipte bulunan davalı tereke alacaklısının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Görevli Mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Yargıtay 14.Hukuk Dairesi 2016/16404 E. 2020/6246 K. Sayılı ilamında; “Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığının ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıklarının araştırılması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 605/2 maddesi hükmü gereğince mirasın hükmen reddine (terekenin borca batık olduğunun tespitine) ilişkin talepler, süreye tabi olmayıp mirasçıların iyiniyetli ya da kötüniyetli olmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. Ölüm tarihi itibariyle, murisin tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir (TMK m. 605/2). Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir. Aksi halde terekenin borca batık olup olmadığı, murisin malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v.b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı gözönünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca TMK'nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletname sunulması zorunludur.

Bilindiği üzere; TMK’ nın 610/2. maddesinde “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan, ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez…” hükmü yer almaktadır. Madde metninden de anlaşıldığı üzere; yasa koyucu mirasçılardan birinin tereke işlerine gereğinden fazla karışmasının mirası örtülü kabul anlamına geleceğini ve tıpkı açık kabulde olduğu gibi, ret hakkının bu mirasçı bakımından sona ereceğini düzenlemiştir.

Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulunun 08.02.1950 tarih ve 140/20 sayılı Kararında; "Bir muamelenin alelade idari muamelattan olup olmadığını tayin için bilhassa muameleyi yapan varisin maksadını nazara almak lâzımdır. Eğer bunun maksadı mirasçı sıfatıyla terekeden tasarruf olmayıp mücerret bilahare mirası kabul ettiği zaman ihmal yüzünden gelebilecek zararın önüne geçmek ise, yaptığı muamelenin alelade idari muamele olarak kabulü zaruridir. Ezcümle malların çalınmaması için tedbir ittihazı, malları deftere geçirmek, zamanaşımını kesmek için derhal dava açmak, bir otelin, gazinonun müşterilerinin dağılmaması için vergi vermek, davaya mani olmak için müstacel borçları ödemek alelade idarenin istilzam ettiği muamelattandır..." denilmek suretiyle mirasçının eyleminin tereke işlerine karışma olarak değerlendirilebilmesi için onun bu eylemde bulunurken hangi maksatla hareket ettiğinin belirlenmesi gerektiğini, mirasçının amacının mirasçı sıfatı ile terekede tasarruf değilse, eylemlerinin tereke işlerine karışma olarak nitelendirilmeyeceği ve ret hakkının düşmesine sebebiyet verilmeyeceği benimsenmiştir.

Bunun yanında, doktrinde ileri sürülen güven nazariyesine göre; bir irade beyanının ya da iradi bir davranışın ne anlama geldiğini tespit etmek için, beyanda bulunan veya sözü edilen davranışta bulunanın iç iradesine değil, beyana yahut anılan davranışa muhatap olan karşı tarafın, dürüstlük kuralına göre, kendisince bilinebilen bütün hal ve şartlar gereği gibi değerlendirerek buna ne anlam vermesi gerektiğine bakılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının murisinin ölümünden sonra yasal yükümlülüklerini yerine getirerek veraset ve intikal vergisi beyannamesini vermiş olması, yasal süresi içinde verilmemesinin sorumluluk yaratacağı gözetildiğinde mirası kabul anlamında yorumlanamaz.

Öte yandan somut olayda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığı ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıkları yeterince araştırılmamıştır. Mirasbırakanın hissedarı olduğu ... ili, ... ilçesi, ... Köyü'nde bulunan 5078 parsel sayılı taşınmazın, mirasbırakana ait araçların değerlerinin ve borçlarının ölüm tarihine göre belirlenmemiş olması ve ... Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifine ve ... A.Ş’ne yapılan ödemelerin miktar, tarih, kim tarafından ödendiği ve icra tehdidi altında ödenip ödenmediğinin araştırılmamış olması doğru görülmemiştir. Ayrıca ... Bankasında mirasbırakanın ölüm tarihinden sonraki hesap hareketlerinin davacı açısından terekenin benimsenmesi niteliğinde olup olmadığı da araştırılmamıştır.

Davacılar vekilinin mirasın reddine ilişkin vekaletnamesinde özel yetki bulunmamasına rağmen bu eksiklik tamamlatılmadan yargılamaya devam edilmesi de doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA” şeklindedir.

 

© Copyright 2020 Asutay Hukuk ve Arabuluculuk Ofisi