ASUTAY HUKUK BÜROSU
ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nca düzenlenmiştir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin Şekli: Bu sözleşmenin miras sözleşmesi şeklinde yapılması gerekir aksi takdirde geçerli olmaz bu durum TBK m.612.’de açıklanmıştır;

"Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz. Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir."

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin Güvencesi: Taşınmazını devreden bakım alacaklısı yasal ipotek hakkıyla kendini güvenceye alır.

TBK.'nun 613. maddesinde; "Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir." şeklinde düzenlenmiştir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin Konusu TBK'nun m.614’düzenlenmiştir.

"Bakım alacaklısı, sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu, almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. Kabul ettikleri kişilere ölünceye kadar bakma amacıyla kurulmuş olan kurumların bakım borcunun kapsamı ve ifası, kendilerince hazırlanarak yetkili makamların onayından geçen genel düzenlemelerle belirlenir. Bu düzenlemeler, sözleşmenin içeriğinden sayılır.’’ 

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin İptali ve Tenkisi: Bakım alacaklısının bakmakla yükümlü olduğu kişiler varsa ve bu kişiler bu sözleşme yüzünden zarar görüyorlarsa sözleşmenin iptalini isteyebilirler. Bu durum Türk Borçlar Kanunu’nun 615.maddesinde açıklanmıştır;

"Bakım alacaklısı, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yüzünden kanuna göre nafaka yükümlüsü olduğu kişilere karşı yükümlülüğünü yerine getirme imkânını kaybediyorsa, bundan yoksun kalanlar sözleşmenin iptalini isteyebilirler.

Hâkim, sözleşmenin iptali yerine, bakım borçlusunun ifa edeceği edimlerden mahsup edilmek üzere, bakım alacaklısının nafaka yükümlüsü olduğu kişilere nafaka ödemesine karar verebilir. Mirasçıların tenkis ve alacaklıların iptal davası açma hakları saklıdır.’’

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin Sona Ermesi:

a-)Önel verilerek fesih: ‘’Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır. Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.’’(TBK m.616)

b-)Önel verilmeksizin fesih: ‘’Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur. Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.’’(TBK m.617)

Bakım borçlusunun ölümü: Bakım borçlusu ölürse alacaklı taraf 1 sene içerisinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durum TBK m.618’de açıklanmıştır;

"Bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası hâlinde, iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini, bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir.’’ 

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin Devredilemezliği, İflası ve Haciz Hâlinde İstemi; Bu hak devredilmezdir. Borçlu taraf borcunu öderse alacaklı taraf, borçlunun ödemekle yükümlü olduğu dönemlik gelirin elde edilebilmesi için SGK tarafınca ödenecek anapara değerinde parayı iflas masasına alacak kaydettirme hakkını elde eder. TBK'da bu durum madde 619’açıklamıştır;

"Bakım alacaklısı, hakkını başkasına devredemez. Bakım borçlusunun iflası hâlinde bakım alacaklısı, borçlunun ödemekle yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anapara değerine eşit bir parayı, iflas masasına alacak kaydettirme hakkını elde eder. Bakım alacaklısı, bu alacağını karşılamak üzere, üçüncü kişilerce borçluya karşı yürütülmekte olan hacze katılabilir.’’

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi’nin Muvazaalı Olma Durumu: İş bu sözleşme ölünceye kadar bakma sözleşmesi adı altında miras kaçırmak için düzenlenirse mirasçılar tarafından dava açılabilir. Buna örnek olan Yargıtay kararı aşağıdadır. 

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi 2016/11759E 2019/4621 no’lu ilamında;

"Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan babası ...'nın 5 ve 32 parsel sayılı taşınmazları tek erkek torunu olan davalıya mal kaçırma amacıyla ölünceye kadar bakma akdi ile muvazaalı olarak temlik ettiğini, mirasbırakanın bakıma muhtaç olmadığını ve sözleşmeden 9 gün sonra öldüğünü, davalının da mirasbırakana bakmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, ölünceye kadar bakma akdinin mirasbırakan dedesinin isteği ile yapıldığını, bakım alacaklısının bakıma muhtaç olmasının şart olmadığını, mirasbırakanın mirasçılarına hatırı sayılır bir mal varlığı bıraktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ölünceye kadar bakma akdinin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...'nın 29.12.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak oğulları ... ve ...'ın kaldığı, mirasbırakanın 5 ve 32 parsel sayılı taşınmazları ... Noterliğinin 20.12.2010 tarihli ve 1572 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdi ile torunu olan ...'e temlik ettiği, taşınmazların 07.01.2011 tarihinde akitsiz tescil istemi ile ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK'nin 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.

TMK'nin 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim, bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.

Somut olayda; çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesi istenildiği halde, ... mirasçılarından ...'ın davada yer almadığı dikkate alındığında usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, öncelikle davaya katılmayan mirasçı ...'ın olurunun alınması ya da TMK'nun 640. maddesi uyarınca ...'in terekesi için terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci huzuru ile davanın görülmesi ile taraf teşkilinin eksiksiz olarak sağlanmasından sonra işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.

Diğer taraftan, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 611. maddesi). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 614. maddesi).

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup TBK'nin 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 19. maddesi). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

Kabule göre de, yukarıdaki ilkeler ve açıklamalar göz ardı edilerek hüküm kurmaya elverişli araştırma yapılmadan karar verilmiş olması da doğru değildir.’’

Davalının, değinilen nedenden ötürü yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 Sayılı Kanun'un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA" karar verilmiştir.

 

© Copyright 2020 Asutay Hukuk ve Arabuluculuk Ofisi