MİRASTAN MAL KAÇIRMA (MURİS MUVAZAASI)
Muvazaa Nedir: Bir hukuki ilişkinin taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak konusunda yaptıkları gizli anlaşmaya ‘’muvazaa’’ denir.
Muvazaa, mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olarak ikiye ayrılır;
Gerçekte hiç yapılmayacak bir işlemin yapılmış gibi gösterilmesidir. Bir gizli bir de göstermelik / görünürdeki işlem vardır.
Örneğin: Borçlunun alacaklılardan kurtulmak için taşınmazını tapu üzerinde üçüncü bir kişiye satmış gibi göstermesi.
Gerçekte yapılacak bir işlem vardır fakat başka bir türde yapılmış gibi gösterilmesidir.
Örneğin: Babanın ölmeden önce evlatlarından birine evi satmış gibi yapması.
Bu örnek konumuza yani muris muvazaasına örnektir.
Muris Muvazaası Nedir: Muris muvazaası ya da diğer adıyla mirastan mal kaçırma miras bırakanın diğer mirasçıları saf dışı bırakarak tek bir mirasçısına tüm mirasını gerçek olmayan satışlar veya ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle bırakmasıdır.
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen her mirasçının bunu dava edebileceğini ve muvazaayı her türlü delil ile ispatlayabileceğini belirtilmiştir. Bu davayı yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar veya evlatlıklar da açabilir. Ancak bu davayı mirası reddeden, miras hakkından feragat eden ve mirastan çıkarılan kişiler açamaz.
Mirastan Mal Kaçırma Davasında Zamanaşımı Süresi: Muris muvazaası davası, miras bırakanın ölümünden sonra açılabilir. Dava, zamanaşımı veya herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.
Muvazaalı İşlemlerle Mirastan Mal Kaçırma: Muvazaalı taşınmaz satışı ile mirastan mal kaçırma en yaygın yollarından biridir. Yargıtay kararlarında muris muvazaası olarak nitelendirilen bu işlemde miras bırakan, mirasçılarından biri veya üçüncü bir kişiye, aslında bağışlamak istediği tapuya kayıtlı bir taşınmazını, muvazaalı satış sözleşmesi ile devretmektedir. Muris muvazaasının dayanağı 01.04.1974 tarih 1974/1-2 sayılı içtihadı birleştirme kararıdır. Buna göre, "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicillinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 19.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine karar verilmiştir.’’
Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesiyle Mirastan Mal Kaçırma:
Bu sözleşmenin amacı bakım alacaklısının ömrünün sonuna kadar bakım borçlusunun ona bakmasıdır. Alacaklı hiç bakıma muhtaç olmasa da, borçlu hiç bakmasa da bu sözleşme geçerli olabilir. Burada önemli olan murisin amacıdır. Mirasçılar muris öldükten sonra bakım borçlusunun görevini yerine getirmediğini iddia edemez. İspat yükü alacaklıdadır. Bu gibi durumlarda murisin mal varlığı, sözleşmeyle bıraktıkları vb durumlar dikkatle incelenmelidir. Mirastan mal kaçırıp kaçırmama durumu bu gibi durumlar göz önünde tutularak tespiti kolay olmayan dikkatle incelenmesi gereken durumlardır.
Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Hakkında Yargıtay Kararı:
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2007/9815E 2007/11607K no’lu ilamında;
‘’Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 342 ada 33 parsel 2 nolu bağımsız bölümün miras bırakan S.. A...tarafından 13.05.2004 tarihinde ve satış suretiyle davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, mirasbırakanın yapmış olduğu temlikin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacının mirasbırakanın kızı, davalının ise oğlundan olma torunu olup, davalının akit tarihi itibariyle 20 yaşında ve öğrenci olduğu, mirasbırakanın çekişme konusu bağımsız bölümde ölünceye kadar oturduğu, mal satma ihtiyacı içerisinde bulunmadığı, taşınmazın gerçek değeri ile akit tablosunda belirtilen bedeli arasında fahiş fark bulunduğu, öte yandan mirasbırakanın sağlığında davacı kızıyla uzun süre görüşmediği ve aralarının açık olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan; davalının, taşınmazın bedelinin babası tarafından mirasbırakana ödendiği şeklindeki savunmasının da kanıtlanamadığı sabittir.
O halde yukarıda değinilen ilkelerle birlikte somut olgular değerlendirildiğinde, mirasbırakanın temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA’’ şeklindedir.
Yargıtay 1.HD.’nin 2022/3793 E. 2022/7047 K. Sayılı ilamında Miras hakkı çiğnenen mirasçıların açtığı muvazaa nedenine dayalı davaların nasıl incelenmesi gerektiğine dair yol gösterici Yüksek Mahkeme kararı şu şekildedir;
"Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır."